28 Şubat 2017 Salı

Şeker Portakalı-Kitap Yorumu


Bu kitabı okurken yanında çay kahve diil kesinlikle limonata eşlik etmeli :)
Yazar Brezilya'lı bu nedenle farklı kültürlere ait birşeyler de öğrenmiş oluyorsunuz. Brezilya'lı bir yazardan ilk kez kitap okudum ben de işin açığı :)
Ama şu bir gerçek ki dünyanın neresine giderseniz gidin çocuk her yerde çocuk ve fakirliğin dili, dini, ırkı yok gerçekten.
Bu kitap aslında çok eski bir kitap ve dünya genelinde tanınan bir eser. Çoğu zaman çocuk kitabı sanılsa da aslında çocuk kitabı olmak için fazlasıyla büyük bir kitap. Tıpkı Küçük Prens gibi..

Kitap kapağındaki resimden-eski kapak resmi olan- ve portakal kelimesinden hatırlıyorum da ben ilkokula giderken bunu bir akrabamız hediye getirmişti. Ben o yaşlarda böyle kitaplar diil de Ezop Masalları filan seviyordum daha çok :) o nedenle okumamıştım. Gerçi o yaşlarda okusaydım aynı tadı alır mıydım bilmiyorum ama bir yetişkin olarak küçük Zeze'yi okumak bana büyük keyif verdi.

Kitap insanı hüzünlendirse de çoğu zaman güldürüyor. Öyle ki kitabı uluorta okumamanızı tavsiye edeceğim. Çünkü; "ahh Zeze bunu da mı yaptın" diyerek ve kıkır kıkır gülerek okudum ben :)

Kitap yazarın kendi çocukluğundan izler taşıyor. Zeze, 6 yaşında, fakir ve kalabalık bir ailenin çocuğu. Zeze çok akıllı, hayal dünyası, mantığının işleyişi farklı ve çok tatlı bir çocuk. Ama bir o kadar da yaramaz ki bazen suçsuz olduğu halde adı çıkmış dokuza inmez sekize misali dayak yiyor.



Zeze'yi daha yakından tanımanız için onun hayal dünyasından, komikliklerinden, olaylara bakış açısından ve bazı haşarılıklarından bahsedecek olursam beni etkileyen yerlerden şunları sıralayabilirim;

-"Pis şeytan! Çipil, kırmızı göz! Hiçbir zaman bir askeri okul öğrencisiyle evlenemeyeceksin, oh olsun! Postallarını  boyayacağın meteliksiz erin tekiyle evleneceksin işte. Oh canıma değsin! diye bağırdım (ablasına kızıyor Zeze burada)

-Hem sonra, bende yön bulma yeteneği var(Zeze yeni şeyler öğrenmeye çok meraklı bir çocuk ve Edmundo dayısından yarasaların yön bulma yeteneği olduğu bilgisini öğreniyor ve o bilgiyle kendisinin de yarasalar gibi olduğunu düşünüyor bir gün)

-"Hepsi bitti, Zeze. Çok geç kaldınız. Burası saldırıya uğradı sanki." İyilikle gülümsedi. "Hiçbir şey kalmadı."(Noel zamanı kamyonla çocuklara oyuncak dağıtılacaktır. Zeze ve küçük kardeşi sabah erkenden yola koyulmuş ve oraya gidebilmek için çok yorulmuş olmalarına rağmen oyuncaklara yetişemezler bitmiştir)

-"Hayır, yapma bunu! diye bağırdım. "Sen bir kralsın. Babam, kral adı olduğu için sana Luis adını verdiğini söyledi. Bir kral sokakta, herkesin önünde ağlayamaz, biliyor musun?"(oyuncaklar bittiği için ağlayan kardeşini teselli ediyor burada)

-"Sen ne yapıyorsun ki?" "Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum."

-"Belki bütün suç, elektrik şirketinin kestiği ışığın yerini almış gaz lambasının ölgün ışığındaydı."

-"Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur."

-"İnsanın yoksul bir babasının olması ne kötü!"(Zeze bu kelimeyi birgün istemeden yüksek sesle söylüyor ve babasının orada olduğundan haberi yok ve babası da bunu duymuştur, Zeze kahrolur babasının gönlünü almak için çalışır ondan sonra)

-"Borcum ne kadar Zeze?" "İki yüz reis." "Neden yalnızca, iki yüz reis? Bütün boyacılar dört yüz alıyor." "İyi bir boyacı olduğumda ben de onlar kadar alabilirim. Şimdilik hayır." 

-"Boyacı! Baylar bayanlar!" "Boyacı, bayım! Boyacı! Yoksulların Noel'ine yardım etmek için!"

-"Orası her gün insanları yutan, akşam olunca da yorulmuş insanlar kusan bir canavardı."(bir fabrikayı böyle tanımlıyor)

-"Yılan mılan değil bu. Bakın! Eski bir çorap," diyordu herkes. Korkudan "yılan"ı geri çekmeyi unutmuştum. Hapı yuttuğum açıkça ortadaydı. Yılanın ardından ip geliyor ve ucu bahçeye kadar ulaşıyordu." (Zeze eski bir çoraptan yılan yapar ve bir gün sokakta birilerini korkutmak ister o da hamile bir kadına denk gelir ve kadın çığlık çığlığa kalır neredeyse çocuğunu düşürecektir) burada koptum yemin ederim kahkahalarla okudum. Ve en komiği de yılanın ucunda kalan ipin suçunu ele vermesiydi.

-"Çok duygulanmıştım. Gömleğimin önünü açtım. "Uç küçük kuşum, yükseklere uç. Uç da Tanrı'nın parmağına kon. Tanrı seni başka bir küçük çocuğa yollayacak. Benim için şarkı söylediğin gibi onun için de söyleyeceksin. Hoşça kal, benim güzel kuşum!" (Zeze içinde bir kuş yaşadığına inanıyordu hep, işte o kuşu salarken duyguları böyleydi)

-"Dona Eulalia da boyumun kısalığına pek şaştı. Elindeki en küçük okul giysisi bile pantolon giymiş bir civciv görünüşü veriyordu bana."

-"Centilmen, çok iyi yetiştirilmiş erkeğe denir, tıpkı bir prens gibi."

-"Şeytan kulağıma bir şey fısıldamıştı. Bir yalan daha attım."

-"Kornasının çok güzel bir sesi vardı: Kırdaki inekler gibi böğürüyordu."

-"Büyükler birtakım masallar anlatıyorlar ve çocukların her anlattıklarına inandıklarını düşünüyorlar."

-"Evet, alacağım öcümü. Tom Mix'ten tabancasını, Fred Thompson'dan Ayışığı'nı alıp bir alay da Komançi Kızılderelisi toplayacağım."(birinden öfkesini alamadığında ileride böyle intikam alacağını düşünüyor)

-"İnsan yüreğinin, bütün sevdiklerini içine alabilmesi için çok büyük olması gerektiğini bilmelisin."

-"Çocukların yaraları çabuk kabuk bağlar."

-"Katil! dedim ona. Beni hemen öldür. Cezaevi öcümü alacaktir."

-"Anne, benim doğmamam gerekirdi. Balonum gibi olmalıydım. "Herkes, doğması gerektiği biçimde doğar," dedi. "Sen de öyle oldun. Ama Zeze, ara sıra hiç söz dinlemiyorsun..."

-"Gittiğim filmleri değiştirecektim. Bundan böyle, büyüklerin deyimiyle aşk filmleri görmeye gidecektim yalnızca. Öpüşmeli ve herkesin birbirini sevdiği filmlere. Dayak yemekten başka işe yaramayan ben, hiç değilse başkalarının seviştiğini seyredecektim."

-"Ne diyorsun sen, küçük; babanı mı öldüreceksin?" "Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil. Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek."

-" Bir tek Encanto'daki kızın var, değil mi?" "Evet." "Torunun olmadığını da söylemiştin bana, değil mi?" "Evet." "Beni sevdiğini de söylemiştin bana nasılsa." Evet." "Öyleyse neden bizim eve gidip, babamdan beni sana vermesini istemiyorsun?" "Beni vermek istemezlerse satın alabilirsin. Babamın hiç parası yok. Beni satacağından eminim. Çok para isterse, Seu Jacob'un dükkanında müşterilerine yaptığı gibi birkaç taksitte ödersin..." (ahh Zeze, insanı ağlarken bile güldürürsün sen çocuk beni burada mahvettin)

-"Daha çok anlat, dedim. " Hoşuna gidiyor mu? "Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum." "Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz? "Gider gibi yaparız."

Kitabın ilk 30 sayfasında sıkılıyor gibi olacaksınız belki ama inanın ondan sonrası inanılmaz güzel. Bu kitabı okuyun, okutturun. Ben de Zeze'nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri anlatan yazarın diğer kitaplarını da okumayı istiyorum zaten.





1 yorum:

neslice tarifler dedi ki...

Öncelikle hoş geldin.. Seni burada görmek çok güzel. Kitabı okumuştum, geçenlerde de filmini izledim. Sanki kitabından daha çok etkilenmiştim.